Soru:

Oktay hocam iyi günler,
Çalışmakta olduğum şirket toprak iş sektöründe olmasına karşın benim çalışma koşullarım şu şekilde;

1.    Nitrik asit, sülfirik ve hidroklorik asitle çalışılan metal kaplama kısım sorumluluğunu yürütmekteyim.

2.    Bu kısımda çinko, nikel ve gümüş kaplamalar yapılmaktadır.

3.    Gümüş kaplamada siyanür kullanılmaktadır.

4.    Aynı zamanda çinkolu ve kadmiyumlu lehimle iş yapılan bir başka kısmında sorumluluğunu yürütmekteyim.

Bildiğiniz gibi tüm dünyada kadmiyumlu lehim yasaklandı.

Mevcut çalışma şartlarında yaklaşık yirmi yıldır çalışmaktayım. Çalışma koşullarında insan sağlığını koruyacak herhangi bir önlem alınmamaktadır. Dokuz binden fazla çalışma günüm var ve 1,5 yıl sonra 47 yaşında emekli olacağım. Buna göre emeklilik; iş şartlarından dolayı işyerinin fazla prim ödeme ve fazla tazminat hakkı ve erken emeklilik konularında haklarımı öğrenmek istiyorum. İlginize şimdiden teşekkür ederim. Mevcut işyerinde çalışmak zorunda olduğumdan dolayı işyeri ismi veremiyorum. Selamlar
Mehmet Aydemir  

Cevap:

Sizin de söylediğiniz gibi, çevre olarak zararlı olan ve gelişmiş ülkelerde yasaklanan veya yakın bir zamanda yasaklanacak olan malzemeler Asbest, Kadmiyum ve Civa’dır.

Ağır metaller arasında bulunan kadmiyum ve bileşikleri; toksik ve kanserojendir. Kana hızla karışmakta ve vücutta uzun süre kalmaktadır. Üreme organlarına da etki etmektedir. Çoğunlukla üst solunum yolları irritasyonu, karaciğer ve böbrek parankim zararları vb. Kadmiyum ve bileşiklerinin sağlık yönünden önemi insan dokularında birikime uğramalarından ve muhtemel sinerjik etkilerinden kaynaklanmaktadır.

Havadan solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, yenilen yiyecekler, içilen su aracılığı ile de önemli miktarda metalik partiküler maddeler vücuda alınmaktadır.

Bu nedenle, solunum yolları ile sindirim yollarının korunması gerekir. Solunum yollarının korunması için öncelikle kadmiyum oksit tozu ve dumanının, çevre havasına yayılması önlenmeli, kaplama tanklarının kenarlarına, sıvı seviyesine yakın, uygun aspirasyon sistemi kurulmalı, çevre havasında kadmiyum miktarı, 0, 1 miligram/metreküpü geçmemelidir.

Bu mümkün değilse çalışanlara B tipi filtreli gaz maskesi kullandırılması gerekmektedir. (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü, mad: 533)  Ayrıca, kadmiyumla çalışan işçiler, işe alınırken, periyodik olarak klinik ve laboratuvar usulleri ile sağlık muayenelerinin yapılması, solunum sistemi ve böbrek hastalığı tespit edilenler, yaptıkları işlerden ayrılması, kontrol ve tedavi altına alınması gerekir. (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü, mad: 66)

Yine bildiğiniz gibi, kadmiyum ve bileşikleri meslek hastalıkları arasında bulunmaktadır. (Meslek hastalığı, çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğinin meslek hastalıkları listesinde yer alan ve temel olarak işin niteliği veya işyeri koşulları nedeni ile ortaya çıkan hastalıklardır.) Kadmiyum kaplama işlerinde çalışma nedeniyle hastalananların, işten ayrıldıktan en geç ne kadar zaman sonra meydana çıktığı takdirde o işten ileri gelmiş kabul edileceği Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü ek listesinde bulunmaktadır. Buna göre, bu hastalığın yükümlülük süresi akut dönemde 15 gün kronik dönemde 5 yıldır. (Yükümlülük süresi, bir sigortalının meslek hastalığına neden olan işinden fiilen ayrıldığı tarih ile meslek hastalığının meydana çıktığı tarih arasında geçen en uzun süreyi ifade eder. Dolayısıyla emekli olarak ya da başka bir nedenle işten ayrıldıktan sonraki 5 yıl içinde kadmiyum kaplama işlerinde çalışmanız nedeniyle hastalandığınızda ve bu hastalık meslek hastanesi tarafından raporlandığı taktirde sürekli göremezlik aylığı bağlanır. Ancak siz yaşlılık almaya hak kazandığınız için sadece işveren aleyhinde maddi ve manevi tazminat davası açabilirsiniz.)

Öteyandan, şu anda sorumlu yönetici olduğunuz için yukarıda sözü edilen yasal önlemleri işveren vekili olarak almanız gerekir. İşveren buna engel oluyorsa çalışan ve işçi olarak İş Kanunu’nun 83. maddesi hükmü gereğince işyerinde sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında (ki, yukarda anlatıldığı gibi tehlike mevcut) iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir. İşçi tesbitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır. Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Bu taktirde, ücreti ve diğer hakları saklıdır.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı taktirde altı iş günü içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I) numaralı bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedip tazminat talebi ile İş Mahkemesine gidebilirsiniz.

Sosyal Güvenlik uzmanı olmadığım için emeklilik ile ilgili sorularınıza kesin cevap veremedim. İlginize teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim.

 Soru:

Sizi internetten takip eden birisiyim. Bir işyerinde tam zamanlı çalışan bir İSG uzmanının hukuki sorumluluğu ile ilgili olan sunumunuzu okudum. Gerçekten güzel bir sunum olmuş. Yalnızca benim aklıma takılan bir şey var. Bu konuda bilgi verebilirseniz sevinirim. Herhangi bir işyerinde tam zamanlı çalışan bir İSG uzmanı ile işyerinde kurulu olan işyeri sağlık güvenlik biriminde görev alan dışarıdan gelen ve danışman sıfatı ile görev yapan bir İSG uzmanı arasında ceza hukuku açısından ne fark vardır? Yazınızda belirtildiği gibi tam zamanlı uzman işveren vekili sayılmaktadır. Fakat işyerine tam zamanlı gelmeyen, yönetmelikte yazılı olan asgari çalışma saatlerinde gelen bir uzman işveren vekili sayılabilir mi? işveren vekili işyerinin bütününü ya da bir bölümünü işveren adına sevk ve idare eden kişidir benim bildiğim kadarı ile. Bu yüzden tam zamanlıda işveren vekili sayılması daha doğal olmaktadır. Yarı zamanlı çalışan uzmanın ise böyle bir yetkisi yok. Yani iş kanunu 2. maddesine göre işveren vekili sayılmıyor. İşyerinde yarı zamanlı yani yönetmelikte belirtilen zaman kadar çalışan bir uzmanın başına işyerinde bulunmadığı zamanda ölümlü bir iş kazası gelse durum ne olacak? Kazadan sonra savcının resen açtığı kamu davasında sanık olarak yargılanması mümkün müdür? Yargılanması halinde iş kazasına neden olan noksanlığı işverene tebliğ ettiğini, kazanın bildirilen bu noksanlığın işveren tarafından giderilmemesi nedeni ile meydana geldiğini, noter onaylı defter ve resimli saha denetleme raporları ile kanıtlarsa durum değişir mi? Yoksa işveren vekili sayılmadığından yargılanmasına gerek olmadığından, hiçbir şey kanıtlamasına gerek yok mudur? (gerçek bir olayda savcı işverenden organizasyon şeması istemiştir, verilen bu organizasyon şemasında dışarıdan hizmet veren İSG uzmanı tam zamanlı çalışan gibi gösterilmiştir, savcının aldığı ifade sonrasında işveren vekili olmadığını, yetki sahibi olmadığını belirtmesine, noter onaylı defterleri ibraz etmesine rağmen Asliye Hukuk Mahkemesinde sanık olarak yargılanmaktadır) Değerli vaktinizi aldığım için kusuruma bakmayın. Cevabınız için peşinen teşekkürler.
Mustafa Bahadır Barçin
Makina Mühendisi

Cevap:

Sizin de ifade ettiğiniz gibi, işyerinde tam zamanlı çalışan İSG uzmanı İş Kanunu’nun 2. maddesi hükmü gereği “işveren vekili”dir. Çünkü, işverenle arasında yapılan sözleşme “hizmet akti” dir. Hizmet sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’na göre işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. (TBK mad:3933) İş Kanunu’na göre ise, bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. (İK, mad:2/1) Bu sözleşmeye göre İş Güvenliği Uzmanı hem işçidir hem de işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimsedir. Yani işveren vekilidir. Dolayısıyla İş Kanunu’nda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır ve İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. (İK, md:2/3,4)

Oysa yarı zamanlı çalışan İş Güvenliği Uzmanı, bir tür işverendir. İş güvenliği konusunda hizmet talep eden bir işyerinin sahibi ise “diğer bir işveren” dir. O halde, bir işverenin olarak diğer bir işveren olan işyeri sahibi ile işgüvenliği konusunda aralarında kurulan ilişki asıl işveren-alt işveren ilişkisidir.(İK, md:2/5) Aralarında yaptıkları sözleşmeye de “eser sözleşmesi” denir. Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.(TBK, md:470)

Diğer bir anlatımla, eser sözleşmesi (istisna akti) ile iş sahibi ücret vermeyi taahhüt eder, karşılığında yüklenici, iş sahibine ait eseri meydana getirip teslim etmeyi borçlanır. Hizmet akdiyle işçi belirli veya belirli olmayan bir süre için işverene bağlı olarak iş yapar, işveren de ona bir ücret ödemeyi taahhüt eder. Eser sözleşmesinde, yüklenici kural olarak işi, işverene bağımlı olmaksızın serbestçe yaptığı halde, iş sözleşmesinde işçi, işverene bağımlı olarak ve onun direktifi altında çalışır. Eser sözleşmesi ile yüklenici bir eser meydana getirme (sonuç borcu) görevini üstlenir. İş sözleşmesi ile çalışan işçinin sonuç borcu yoktur. İşçinin işi yapmaya hazır olması gerekir ve işçi işverenin gösterdiği işi yapar (Zevkliler, A, 1995. Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkisi, Fakülteler Kitabevi Barış Yay, 5. Bası, İzmir.).

Sizin sözünü ettiğiniz, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada işveren iş güvenliği uzmanını kendi işçisi gibi göstermiş, mahkeme de işverenin bu ifadesini kabul etmiş. Yarı zamanlı işgüvenliği uzmanı işverenle yukarıda sözünü ettiğim eser sözleşmesini yapmış ise ve bunu mahkemeye ibraz eder ise bu davadan vareste kalır diye düşünüyorum. İlginize teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim. 

Soru:

Sayın Tan, benim sorum bir işyerinde bir iş kazası sonucu ölüm gerçekleştiğinde o işyerinde görevli olan uzmanın bu kazadan/ ölümden ne derece hangi şartlarla ne vasıfla sorumlu olacağıdır ceza hukuku bakımından. Araştırmalarıma göre işverenin sorumluluğundan bahsedilmiş ama uzmanın sorumlu olup olmayacağına ilişkin bir bilgi bulamadım. Bir de kusur derecesi neye göre belirlenebilir. Yardımcı olursanız memnun olurum. Saygılarımla,

Yelda ............... 

Cevap:

İşyerlerinde meydana gelen iş kazaları, T. Ceza Kanunu’muzun 22. maddesine göre “taksirli suç”a girer. Taksir ise, suçun dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.  Diğer anlatımla, işyerinde İş Kanunu’nun iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının gereği alınması gereken önlemin alınmaması sonucu olmuşsa bu önlemi almayan kişinin gereken özeni göstermemesi ihmali sonucu olmuştur. Bu kişi (işveren) tüzel kişi ise Ceza Kanunu’nun 20. maddesine göre ceza yaptırımı uygulanmaz. Çünkü ceza sorumluluğu şahsidir. Ölümlü iş kazasında hapis cezasının muhatabı önlemi alması gereken kişidir. Yani, İş Kanunu’nun 2. maddesinde tanımı yapılan işveren vekilidir. Bu işveren vekili İşgüvenliği Uzmanı olabilir.

Peki işveren vekili kimdir? İşveren vekili, işveren adına işin tamamının sevk ve idaresinden sorumlu, imza yetkisi olan; işçi alma çıkartma ve bir takım yasal gerekler için harcama yetkisi olan kişidir. Bir bölümden veya bölümlerden sorumlu olan müdür pozisyonundaki kişi işin tamamının sevk ve idaresinden ve de harcamalarından sorumlu değilse işveren vekili olarak nitelenemez ve sorumlu tutulamaz. Dolayısıyla, hiç bir şekilde iş kazalarından sorumlu tutulamaz ve rücu davalarında yargılanamaz. Yeterki ki kendi kusur ve ihmalinden dolayı bir kişi zarar görmesin. Çünkü, 4857 sayılı İş Kanununun 77.maddesinde "İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." denmektedir. Tüm sorumluluk işverendedir. İşveren vekili ise yetkileri kullanan kişidir.

O halde işveren, 77. maddedeki yükümlülüğün tamamını yerine getirmesi için mali olanakları ile birlikte işgüvenliği uzmanına yetki vererek yazılı bir sözleşme ile devir ettiyse ve bu uzman buna rağmen önlemi almadığı için ölüm meydana geldi ise hapis cezası ile yargılanır. Ancak, böyle bir durum bu güne kadar görülmemiştir. Kaldı ki, 27.10.2010 tarihli İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’te işgüveliği uzmanlarının görevleri ile ilgili 7. madde dikkatlice okunursa uzmanın iş kazası olmaması için alınması gerekli önlemleri alma görevi endirektir. Yani İSG uzmanının görevleri etken değil edilgendir. Önlemi almak üretimi yapan işçinin amiridir. Uzmanın sorumluluğu sadece kontrol görevini yaparken uygunsuzluk gördüğünde yazılı olarak uyarmamışsa önlemin alınmasında gereken çabayı göstermemişse sorumlu olur. Hayırlı çalışmalar diliyorum.

 Daha Fazla Bilgi için:Linki TIKLAYIN